sinema, tüm sanat dallarının iç içe geçtiği, sentezlendiği ve farklı yorumlamalarla izleyiciye sunulduğu bir sanat dalıdır.
dolayısıyla benim açımdan kubrick, bu sanat dallarını ustaca kullanabilen, senaryo konusunda edebiyattan ve yazarlardan yardım almış ancak nihayetinde kendi özgün sanat eserlerini ortaya koymuş olan bir yönetmen ve sanatçıdır.
dr. strangelove, 2001 a space odyssey ve de eyes wide shut'da özellikle hissedersiniz bu saygı duyulası sanatını yönetmenin.
fotoğrafta nesnelerin ortada toplanması, yani tek noktalı/ kaçışlı perspektif kullanılması dramatik etkiyi arttırmak için seçilen bir yöntemdir. muhtemelen kubrick'in sinemada da aynı yolu seçmesi, simetri takıntısı kadar bu dramatik etkiyi, sıkışmışlık hissini arttırmak istemesi ile ilgilidir. linkte, söz konusu perspektif kullanımına örnek olacak sahneler yer alıyor kubrick filmlerinden: m.youtube.com/...
Bu adam da pastel renklere tutkun. Müthiş bir mekan algısı bar bir de. Kitabını daha çok sevmeme rağmen the shining’i, mekanların tasarımını sürekli değiştirerek (eşyalara dikkat ederseniz), renk ve perspektif kullanımıyla, geleneksel ile modern’i buluşturarak (misal 20. Yüzyıl’ın ilk yarısında yapılan bir otel’e kırmızı modern tuvalet yerleştirerek), eser’i tekrar yorumlamamış, sanki baştan yazmıştır. Çoğunluğun aksine, son filmi eyes wide shut’la herkese son bir selam çakarak, tüm yeteneklerini son bir kez tadımlık gösterdiğini düşünüyorum.
aynı türde iki film yapmamış, her tür için yaptığı filmler, o türün en iyileri arasına koyulabilecek efsane yönetmen.
yönettiği filmlerin tamamını izledim. izlemeden önce arkadaşım bana "çok güzel çekmiş." gibi bir şey söylemişti. ben de "kardeşim ben iyi çekmiş kötü çekmiş anlayabilecek bir insan değilim. fark edemem." gibi bir şey söylemiştim. hakikaten de düşüncem o yöndedir. teknik konulara pek hakim olduğumu zannetmiyorum fakat kubrick filmleri izlediğim zaman bir azamet fark ettim. sinema çekim tekniklerini bilmeyen bir insana bile "çok güzel film çekmiş." dedirtebilecek kadar kusursuza yakın işler yapmış.
filmlerde beni en çok etkileyen konulardan biri ayna kullanımıydı. daha önce yapılmış mıdır yahut bu sıklıkla kullanan bir yönetmen var mıdır bilemiyorum fakat ben fazla denk gelmemiştim. yani kubrick gibi kullananına denk gelmemiştim. bir karakter kameraya dönük bir şekilde durur, diğer karakter ise kameraya kısmen arkasını döner veya kamera açısından çıkar. biz de yüzünü göremediğimiz karakterin aynadaki yansımasını görürüz.
kubrick filmleri genelde izlemesi zor filmlerdir. özellikle senaryo odaklı bir izleyiciyseniz izlerken sıkılabilirsiniz. uzun uzun planlar vardır, yavaş tempoda ilerler ve çoğu aslında rahatsız edici filmlerdir. film bittiğinde "bu ne lan? noldu şimdi?" gibi sorular sorabilirsiniz. kendisi kimseye benzemediğinden tarzına alışık değilseniz izlemekte güçlük çekebilirsiniz.
kubrick deyince mükemmeliyetçiliğine değinmeden olmaz. setteki herkesi çok zorlayan, birlikte çalışması neredeyse zulüm olan biridir fakat iş bittiğinde kusursuza yakın bir şeyin ortaya çıkacağından emin olursunuz. kendisi de zaten bunu dile getirmiştir. d.w. griffith ödül konuşmasında "bir film yönetme ayrıcalığını yaşamış olanlar bunun savaş ve barış'ı lunaparkta bir çarpışan arabada yazmaya çalışmaya benzemesine rağmen nihayet sonunda doğruyu yaptığınızda bu duyguya eş bir mutluluğun olmadığını da iyi bilirler." şeklinde bir cümle dile getirmiştir. o konuşmadan sonra eyes wide shut'ın çekimleri devam ederken hayatını kaybetmiştir. konuşma linki: www.youtube.com/...
kendi tarzını oluşturduğu gibi sizin beğenilerinizi de manipüle eden bir yönetmendir. kendi adıma konuşmam gerekirse yavaş tempolu filmleri pek sevmezken şimdi yüksek tempolu filmleri izlerken zorluk çekiyor, yoruluyorum.
hepinizi stanley kubrick için bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.
montaj problemi olan bir yönetmen. eyes wide shut'a "hayatımın işi" demesi boşuna değil, en çok orada uğraşmış sahneleri bağlamaya, vasat bir seviyeye gelebilmiş. o yüzden filmlerinde hep ayrı ayrı sahnelerden sözedilir, göndermeler falan yapılır ama akıştan dem vuramaz kimse.
adam space oddysey'in directors cut'ında bilmemkaç dakika karanlık, sessizlik koymuş. ses sistemi bozuldu sandım. neymiş, biz öyle karanlıkta bekle bekle big bang öncesini idrak edecekmişiz. sanata bakar mısın! kalakaldık. işte bunlara "vay beee" diyecek izleyici şişirir durur bunu, biraz da genel yargıyı ille doğru bellemekten. shining'de ne yapacağını şaşırmasına, canım romanı laçka etmesine...
özetle barry lyndon dışında izlenecek filmi yoktur.
lolita'da dokunsal temas konusunu çok iyi irdelemiş olan yönetmen. tabii eğer oyuncuları o yönde oynattıysa.
2001: a space odyssey'de bence makro çekimlerde pek iyi iş çıkartamamış. bir de 3-4 farklı hikaye tam olarak bağlanamıyor gibi geldi bana. bence o filmi tamamlayamamış, öyle bırakmış.
her filmi olay olan efsane yönetmen. sevmek gerekmiyor ama hayran olmamak elde değil. her filmi ayrı cesur, iddialı, buyrun seçme eserlerle filmografisi.
hala izlemediğim filmleri olmakla beraber, beni en çok etkileyen filmi a clockwork orange olan yönetmen. o filmi izledikten sonra ki bazen izlediğim filmlerin dünyasına fazla kaptırırım, kendimi dışarı atasım gelmişti ve acayip rahatsızlık hissetmiştim ama zaten filmin amacı da bunu hissettirmek, sorgulatmak bir noktada. gerçekten muazzam bir filmdi clockwork orange. açık konuşayım, space odyssey'in ne anlatmak istediğini gerçekten hiç anlamadım ama sinematografisi, insanlığın şafağı ya da uzay üssü sahneleri gerçekten muazzamdı. sırf bu gibi sebeplerden ötürü bile iyi ki izledim diyebiliyorum, o dönem için muazzam bir iş. dr. strangelove harika bir kara mizah şölen, dönemin nükleer gerginlikleriyle beraber çok güzel işlenmiş bir filmdi. paths of glory hala izlediğim en iyi savaş karşıtı filmlerden biridir, çok severim. spartacus, dizisine nazaran tarihe daha yakın bir portre çizer ve bu yönüyle çok güzel bir tarihi filmdir gerçekten, baş yapıttır hatta direk. shining'in hiçbir zaman öyle büyük bir hayranı olmadım ama jack nicholson'ın oyunculuğuna tutup da laf etmek haksızlık olur gerçekten, çok iyi iş başarmış. orada özellikle barda, tahminimce otelin geçmişinden kalan hayaletleriyle olan sahneleri de süperdi gerçekten. eyes wide shut da ilginç bir filmdi, karanlık örgütlerden ilginç manzalar sunuyordu. neticede her filminde, bazen konuyu anlamasanız bile, etkilenecek bir şey bulabildiğiniz, über bir yönetmen kubrick gerçekten. hiçbir filmini izlerken bir kere bile pişman olmadım ama kubrick izlemeye ben kendimi bir hazırlarım her zaman, o yüzden sık sık izliyorum diyemem, o yüzden eksiğim çok.
the shining filmini 5 yılda çeken yönetmen. bu kadar uzun sürede çekilmiş olmasının sebebi ise film örgüsü ile çekim örgüsünün aynı olması.
yani normalde bir mekanda çekilecek tüm sahneler çekilir örneğin mekan 1'de sahne 1, 7, 16, 24, 25 çekilir ve mekan 2'ye geçilir. ama bu übermanyak abimiz mekan 1-sahne 1'i çekiyor. mekan 2-sahne 2'ye geçiyor. 7.sahnede mekan-1'e geri dönüyor. yani ekipmanlar ve tesisat çekim boyunca sürekli taşınıyor. bir de çekim tekrarlarının da kubrick mükemmelliyetçiliğinden dolayı aşırı fazla olması da çekimleri daha da uzatıyor.